Hemingway'den...

"I was trying to write then and I found the greatest difficulty, aside from knowing what you really felt, rather than what you were supposed to feel, was to put down what really happened in action: what the actual things were which produced the emotions that you experienced * * * the real thing, the sequence of motion and fact which made the emotion * * * I was trying to learn to write, commencing with the simplest things."

6 Şubat 2011 Pazar

anneyi sevindirirken üzmek

evet içimden gelerek gülüyorum son günlerde, sadece yüzüm değil gülen. kendime başlayacak olmam bana bunu hissettiren. annem de gülüyor ben güleli. ancak yine de içimde hep neden burukluk olmadığını düşündüm bugünlerde. acaba yanlış yapıyordum da bunu görene kadar sahte bir iyilik mi çökecekti üzerime? 
şüphe. her şeyden şüphe ediyorum artık. işte yeni ben çıkmaya başladı diyorum içimden bir yandan. ama eskisini de tamamen silmemeli, onun yerini almamalı. anlaşmalılar içlerinde, dengesi kurulmalı yapılması gerekenlerin. 
ne diyecektim. hah evet. biraz önce çıktı ortaya o beklediğim ama olmayan duygu. içim acıyor şu an. ağlamak istiyorum aldığım karar yüzünden. çünkü çok basit bir cümleyle içim ezildi. gayet masumane olan bu cümle tokat gibi çarptı yüzüme. annemden, biricik anneciğimden geldi o cümle. 
-şimdi ben sensiz ne yapacağım? 
bu basit cümle bundan birkaç gün önce bu konu tartışmaya açıldığında sarf edilseydi, bu kararı alamazdım. şimdiyse geri dönemem.
ben annemi nasıl bırakacağım? evet ben kötüyüm, çok kötü haldeyim ama annem de benden iyi durumda değil ki! onu burada nasıl yapayalnız bırakacağım? o kadar kendime odaklanmış urumdaydım ki bunu hiç düşünmedim. çaresizliğe düştüm yine yeniden bir anda. gelemez benimle ne kadar istesem de. kalamaz benimle ne kadar istese de. 
çok mu kötü bir evlat oldum ben tanrım! bu kadın hala bana,” hazır temiz ütülü çamaşırın oluyordu kızım, hadi yemeği halledersin o önemli değil” derken ben onu burada mutsuz eden her şeyle bırakıp gidiyorum. 
onun yanında kalabilme imkanım varken ve bana ihtiyaç duyarken, hiç düşünmeden bensiz bırakıyorum onu. annesiz kalmayı düşünmüyorum ben. yeni bir hayat kuruyorum çünkü kendime. ama ben bir hayat kurarken anneme bunu yapmaya hakkım var mı, onu düşünüyorum. 
kalsam daha iyi olmayacak diyor bir tarafım. zaten üzüyorsun bu üzgün mutsuz halinle kadını, ağlıyor gizli gizli. dua ediyor sabahlara kadar okuyor. bir gün zaten gidecektin o gün bugün oldu diyor. 
ama diğer tarafım yıllardır kendisinden önce beni düşünmüş, hayatını çocuklarına adamış bu kadına bunu yaşatmaya kalabilmek varken bırakıp gitmeye razı olmuyor. biliyor ben burada bunları yazarken o da yatağında sol yanına yatmış beni düşünüp uyumuyor, birazdan kalkacak bir sigara daha yakacak. 
anneyi üzmek, üzüldüğünü sonradan fark etmekle, bunu yaparken bilmek arasındaki farkla dağlıyor yüreği.

5 Şubat 2011 Cumartesi

değişim iyidir.

bundan yaklaşık bir ay önce yavaş yavaş değiştirmeye başladım odamı.
öncesinden planlanmıştı zaten.
gereksiz olan her şeyden arındırdım odayı.
bir dağ çıktı.
sadeleştirdim yapabileceğim kadar.
temizledim, düzenledim.
ufak tefek eşyaların yerini değiştirdim.
bir düzen geldi mekana.
yer açıldı havaya.
kalın perdelerimi yeniledim.
tül içime sinmediğinden beklemeye aldım.
yatak örtüm, nevresimlerim yenilendi.
ev kıyafetlerimi bile yeniledim.
yenilenme isteğim bakın, enerjim yok değil.
tam istediğim tülü buldum.
resim çerçevelerimi yeniledim.
eşya kutularımı yeniledim, renklendirdim.
kemanımı duvara astım.
bir gün çalacağım.
sadelendi, renklendi, temizlendi ve bir aydınlık geldi odaya.
aradan bir iki hafta geçti.
taşınmaya karar verdim.
şimdi ailemin yanında çok sevdiğim bu odayı bırakıp, ev kuracağım kendime.
halbuki bu yenilikleri yaparken, burada kök salmışlığımın dışında bir düşünce mevcut değildi.
değişim iyidir.
insan değişkendir.


PS: tüm bunları yaparken, fikir ve yardımları için anne-babama, ablama ve dostuma teşekkür ederim. bahsedilen değişiklikler bir ekip işidir. birinci tekil kişi eklerine aldırmayın.

şüphe

cenderede sıkışırken, çarmıha gerilmiş halde aşağı çekildiğimi hissediyordum.
bu kadar tezattı durumum.
şimdi gevşetilmiş gibiyim.
ama hala sanki çivi var ellerimde gibi bir hisse kapılıyorum.
bu belki de beni uyanık tutan...

uyanıklık kabusu ve bir düşe uyanma

aylardır her gün aynı kabusu yaşıyorum.
uyanamıyorum çünkü hepsi gerçek.
bir gün geçecek diye ümit ediyorum, bekliyorum.
hafifleyecek acılarım, sırtımdaki tekmeler bitecek, kalbime sokulan şişler çıkacak.
kapanacak yerleri.
o günlerin gelmesini öyle çok istiyorum ki başka bir şey yapmaya gücüm yok.

dediğimde doğum günümden bir gün öncesiydi. tam olarak bir ay bile olmamışken, acılarım hala aynı, şişler duruyor, ama çok büyük bir değişiklik var. olacak ya da daha somut düşünürsek.
hayatımın yönünü değiştirecek kadar güçlü hissediyorum kendimi.
büyük kararlar aldım, uygulamak için pazartesi gününü bekliyorum heyecanla.
iple çekiyorum.
çok büyük değişiklikler içine giriyorum
ve bu cesaretim beni öyle mutlu ediyor ki.
bir kere daha gurur duyuyorum kendimle.
kendimi önemsiyor olmamdan utanmıyorum, söylüyorum açık açık.
gözümden bir perde kalktı adeta.
ufkum bir anda... kaç katına çıktı kestiremiyorum.
gücümü, yeniden hissetmeye başladım.
öyle ufak bir tetikleyici gerekliymiş ki meğer.
anlatsam normal olmadığımı anlarsınız.
şimdi değil ama belki başka bir yazıda.
ben ki hep farklı hissetmişimdir kendimi.
yanlış anlamayın, ukalalık değil niyetim.
sıradan gitmemeliydi hayatım.
heyecanı severim ben.
mezun oldum, doktoraya başladım, bitirdim, güzel bir düğünle evlendim, çocuk doğurdum, bakıcım iyi bakıyor bebeğime, eşimle seviyoruz birbirimizi, pazar günleri şunu yapıyoruz, akşam yemeği 7.30da yeriz gibi bir hayatım olamazdı benim.
bunları istemediğimden değil, aksine hemen hepsi geleceğimde olsun istediğim şeyler.
ama bu şekilde mi, hayır.
böyle gidecek bir şekli vardı hayatımın ve mutsuzdum.
şimdi bunu değiştirmek için atacağım ilk adıma saatleri sayıyorum.
ne istiyorum peki ben?
akademisyenliği çok istediğim için mezuniyetten sonra doktoraya başladım, ancak 2,5 sene sonra bunun istediğim şey olmadığına karar verdim. evet aklım geç çalışıyor olabilir ama çalışıyor.
bırakıyorum doktorayı, bana da böyle sıradışı bir hareket yakışır zaten.
kendimi bunu yaparsam daha çok seveceğim.
sonrası içinse henüz bir şey söyleyemem, çünkü evdeki hesap hiç bir zaman çarşıya uymuyor.
bu kadarını öğrendim hayattan.
ve hep en azından bir B planım olması gerektiğini.
şimdi yeni başlayacağım hayata B, C, D, hatta E planlarıyla hazırlanıyorum.
pişman olmak mı?
olabilir tabi ki, insanı pişmanlıkları da büyütür.
pişman olursam dönerim.
ve ben buna tükürdüğünü yalamak demem.
esas istediğimin bu olduğunu bırakınca anladım derim.
sonuçta hayat benim.
ve nasıl yaşamak istiyorsam hakkım.
ben deneme yanılma yöntemini kullanıyorum çocukluğumdan beri.
hatta öyle ki, yeni alınmış bir eşofman takımının renginin solup solmayacağını üzerine çamaşır suyu dökerek görmüştüm. soldu.
üç yaşındayken yurt dışından gelen yürüyen bebeği elime aldığım gibi bunun bacağı çıkıyor mu diye koparan da benim.
başkalarının kötü olur demesine itibar etmem ben.
kime göre neye göre kötü?
ve kötüyse bile görmek istiyorum ne kadar kötü olduğunu.
hayat bir kere ele geçen bir şans.
ve ben bu hayatı şansa bırakarak yaşamak istemiyorum.
denemek istiyorum aklımdan geçenleri.
benim dolu dolu yaşama  anlayışım bu.

eski yeni demeden bloglamak benimkisi..

biliyorum çok yanlışlardan döndüm.
ama daha fazlasını da yptım. zevklerime kurban verdim bir sevgiyi.
yükselecek sandım benimle birlikte.
olmadı öyle.
başka değerler yükseldi gözlerinde.
haklıydın belki de telafisi değil mümkün olanların.
kendimi affım zor.
cehaletimden doğdu hepsi.
biz olamayışımıza yanıyorum şimdi.
hepsi benim hatam.
hepsi benim hatam.
aşıktım sana.
sevgilim diyemedim.
kendimden ve her şeyden özür dilerim.

unutmak bir hediye insana.

nasıl da kanıksanıyor olaylar üzerinden zaman geçince.
zaman en derin yaralara bile derman.
hafızamın bu unuturluğu olmasa mı daha güçlü olurdum unutmaya unutmaya?
yoksa böyle mi daha güçlüyüm uyku haplarıyla.
normal değilmişim gerçekten.
yıkıldığım anda bağlandım hayata.
hep böyle  mi olur yoksa?
can çıkar huy çıkmaz derler ya;
yeni huy edinilmez demezler.
bazen yaşadıklarından huy edinir de huysuz olur insan.
ben oradayım şu an.
yoksa alacak mı zaman bu hissi benden aktıkça avuçlerımın arasından?

3 Ocak 2011 Pazartesi

çırpınsan da akışına bıraksan da sonu bir olan şeylerde çırpınmalı mı bırakmalı mı kendini?
çırpınıp 'en azından ben elimden geleni yaptım' demek mi daha az acıtır insanı yoksa akışına bırakmış olmanın verdiği boşvermişlik mi?