Hemingway'den...

"I was trying to write then and I found the greatest difficulty, aside from knowing what you really felt, rather than what you were supposed to feel, was to put down what really happened in action: what the actual things were which produced the emotions that you experienced * * * the real thing, the sequence of motion and fact which made the emotion * * * I was trying to learn to write, commencing with the simplest things."

5 Şubat 2011 Cumartesi

uyanıklık kabusu ve bir düşe uyanma

aylardır her gün aynı kabusu yaşıyorum.
uyanamıyorum çünkü hepsi gerçek.
bir gün geçecek diye ümit ediyorum, bekliyorum.
hafifleyecek acılarım, sırtımdaki tekmeler bitecek, kalbime sokulan şişler çıkacak.
kapanacak yerleri.
o günlerin gelmesini öyle çok istiyorum ki başka bir şey yapmaya gücüm yok.

dediğimde doğum günümden bir gün öncesiydi. tam olarak bir ay bile olmamışken, acılarım hala aynı, şişler duruyor, ama çok büyük bir değişiklik var. olacak ya da daha somut düşünürsek.
hayatımın yönünü değiştirecek kadar güçlü hissediyorum kendimi.
büyük kararlar aldım, uygulamak için pazartesi gününü bekliyorum heyecanla.
iple çekiyorum.
çok büyük değişiklikler içine giriyorum
ve bu cesaretim beni öyle mutlu ediyor ki.
bir kere daha gurur duyuyorum kendimle.
kendimi önemsiyor olmamdan utanmıyorum, söylüyorum açık açık.
gözümden bir perde kalktı adeta.
ufkum bir anda... kaç katına çıktı kestiremiyorum.
gücümü, yeniden hissetmeye başladım.
öyle ufak bir tetikleyici gerekliymiş ki meğer.
anlatsam normal olmadığımı anlarsınız.
şimdi değil ama belki başka bir yazıda.
ben ki hep farklı hissetmişimdir kendimi.
yanlış anlamayın, ukalalık değil niyetim.
sıradan gitmemeliydi hayatım.
heyecanı severim ben.
mezun oldum, doktoraya başladım, bitirdim, güzel bir düğünle evlendim, çocuk doğurdum, bakıcım iyi bakıyor bebeğime, eşimle seviyoruz birbirimizi, pazar günleri şunu yapıyoruz, akşam yemeği 7.30da yeriz gibi bir hayatım olamazdı benim.
bunları istemediğimden değil, aksine hemen hepsi geleceğimde olsun istediğim şeyler.
ama bu şekilde mi, hayır.
böyle gidecek bir şekli vardı hayatımın ve mutsuzdum.
şimdi bunu değiştirmek için atacağım ilk adıma saatleri sayıyorum.
ne istiyorum peki ben?
akademisyenliği çok istediğim için mezuniyetten sonra doktoraya başladım, ancak 2,5 sene sonra bunun istediğim şey olmadığına karar verdim. evet aklım geç çalışıyor olabilir ama çalışıyor.
bırakıyorum doktorayı, bana da böyle sıradışı bir hareket yakışır zaten.
kendimi bunu yaparsam daha çok seveceğim.
sonrası içinse henüz bir şey söyleyemem, çünkü evdeki hesap hiç bir zaman çarşıya uymuyor.
bu kadarını öğrendim hayattan.
ve hep en azından bir B planım olması gerektiğini.
şimdi yeni başlayacağım hayata B, C, D, hatta E planlarıyla hazırlanıyorum.
pişman olmak mı?
olabilir tabi ki, insanı pişmanlıkları da büyütür.
pişman olursam dönerim.
ve ben buna tükürdüğünü yalamak demem.
esas istediğimin bu olduğunu bırakınca anladım derim.
sonuçta hayat benim.
ve nasıl yaşamak istiyorsam hakkım.
ben deneme yanılma yöntemini kullanıyorum çocukluğumdan beri.
hatta öyle ki, yeni alınmış bir eşofman takımının renginin solup solmayacağını üzerine çamaşır suyu dökerek görmüştüm. soldu.
üç yaşındayken yurt dışından gelen yürüyen bebeği elime aldığım gibi bunun bacağı çıkıyor mu diye koparan da benim.
başkalarının kötü olur demesine itibar etmem ben.
kime göre neye göre kötü?
ve kötüyse bile görmek istiyorum ne kadar kötü olduğunu.
hayat bir kere ele geçen bir şans.
ve ben bu hayatı şansa bırakarak yaşamak istemiyorum.
denemek istiyorum aklımdan geçenleri.
benim dolu dolu yaşama  anlayışım bu.

1 yorum:

  1. çok etkileyici, sanki beni de anlatmışsınbi parça. keşke ben de de bu kadar büyük kararlar alacak cesaret olsa ya da keşke deneme aynılma yapabilsem. umarım her şey iyi olur senin için...

    YanıtlaSil